21 Ağustos 2009

Aygar Macerası

Aslında her şeyin başını 4 metrelik teleskop hayali çekiyor... Hayalleri kuran da o, yolculuğu hazırlayıp, planları yapan da...

Ya da, durun durun! Aslında bu astronomi aşkı ve paylaşma arzusu...

15 Ağustos akşamı Denizli'den yola çıktım. Yolculuk bu sefer sadece Kayseri'ye değil, Erciyes Dağı'nın zirvesine yakın 3000 metrelik Aygar tepesi idi. Amaç ise ışık kirliliğinin ne denli olduğunu anlayabilmek için biraz fotoğraf çekmek, biraz gezmek, biraz dağ havası almaktı.

18 Ağustos sabah 11'de Erciyes Üniversitesi'nden başladık yolculuğumuza, bizi 2400 metreye çıkaracak Renault Clio'ya kendimiz dahil 500 kg yükleyerek. (Talas rakım: ~1150 m)

Biz her türlü sorunu beklemekteydik fakat bu 500 kg ağırlık düşündüğümüzden daha fazla sıkıntı açacaktı başımıza ve ilk sürpriz çok geçmeden kendini gösterdi: 2100 metreye geldiğimizde (daha önce arabayı çok zorladığımız için) egzozun boşlukta sallanıyor olduğunu fark ettik...



Tam egzozu yaptık gidiyoruz derken 50 metre kadar ileride büyük sürpriz karşımıza çıktı: Gaz pedalının bağlantısı koptuğu için pedal düşmüştü, bunun da sorumlusu vida yuvalarını kıran karbüratör idi. Bu büyük sürprizden sonra yapacak başka bir şey olmadığı için daha geç olmadan, saat 14.47'de arabanın oradan her birimizin yaklaşık 25 kg olan yüklerini sırtlanıp ayrıldık ve bizi bekleyen 8 km'ye vurduk kendimizi...





Şanslıydık aslında bir konuda çünkü 3,5 km yürüyüşten sonra çıktığımız Sütdonduran Yaylası'ndaki obalardan birinde karşılaştığımız Yaşar Çoban yetişti imdadımıza, rica ettik bizi traktörle bırakması için ve sağ olsun, kırmadı. Biraz soluklandıktan sonra traktörle başladık Sarıgöl'e doğru yolculuğumuza...





Nihayet saat 17 civarında ulaştık Sarıgöl'e. Bu noktadan sonra ne bizim Renault keserdi yolu, ne de traktör. Kendimizi vurduk bu sefer tırmanışa hedef 3000'di. Saat 17.30'da başladık. Lakin biz 2600'e çıktığımızda saat 20.00 olmuştu çoktan. Gece karanlığına kalmadan çadırımızı kurmaya karar verdik (ki çadırı kurmayı karanlıkta bitirdik, sert akşam rüzgarının eşliğinde...)



Çadırı kurar kurmaz ilk iş yemek yedik, planlarımızı yaptık ve tripodlarımızı hazırlayıp fotoğrafları çekeceğimiz alana tripodlarımızı kurduk. İlk 1,5 saat boyunca deneme pozlarımızı aldık. Güzel fotoğraflar çektik, uzun bir süreden sonra güzel bir gökyüzü altında, belki zifiri karanlıkta değil ama zifiri sessizlikte kafa dinledik.

Rüzgardan ötürü başına ağrılar giren bendeniz, uyudu efenim saat 1.30 civarında, en son gözlerimi açtığımda sabah 5 olmuştu. O saatten sonra çadıra balık istifi dizilip saat 10'a kadar uyumaya karar verdik.

Sabah 10'da uyandıktan sonra karar vermemiz gereken ciddi bir nokta vardı: 3000 metreye, yani Aygar tepesine çıkılacak mıydı? Aygar'ın çıkışının bulunduğumuz yere daha dik olması sebebi ile çıkış ve dönüşün toplam 3-4 saat civarında olacak olması, bizi yolumuzdan alıkoyabilirdi. Zira, çadırı da topladıktan sonra saat 11.30 olmuştu ve bizi bekleyen uzun bir yol vardı, ve traktör yoktu... Arabada sorunlar olduğu için erken saatte arabanın yanında olmak çok iyi olurdu çünkü arabaya ulaşmak üzere karanlığa kalacak olsak, bu sefer oradan dönüşümüz de riske girmiş olacaktı.

Aygar'a çıkmaktan vazgeçip, saat 11.40'ta inişe başladık ve verdiğimiz çeşitli molalarla (Sarıgöl'de 1,5 saat yemek ve ihtiyaç molası verdik :D ) saat 16.00'da, 8 km'yi teptikten sonra, nihayet arabanın yanındaydık.



Karpuzumuzu kesip afiyetle yedikten sonra, arabanın sorunlarına yöneldik ve gaz pedalını bağlayan aparatın yerine bir tel parçası yerleştirdikten sonra, bizi aşağıya indirecek hale gelen arabamızın önce yönünü ite kaka aşağıya doğru çevirdik. Sonrasında ise yerine güç bela oturttuğumuz ve sabit durmayan karbüratör ile kaya dolu yollardan geriye döndük.

Tüm bu maceranın en eğlenceli noktalarından biri ise şehir merkezinde son gazla saatte 13 km hızla ilerliyor olmaktı.



Saat 21 sularında nihayet eve dönebilmiştik. Aklanık paklandıktan sonra yataklarımıza kıvrılıp mışıl mışıl bir uykuya daldık.

Yorucuydu, yakıcıydı, az buçuk sorunluyudu lakin, eğlenceliydi ve her bir metresine, her tür yorgunluğuna sonuna kadar değdi...

2 yorum:

İçimden Geldiği Gibi dedi ki...

ekzozda tam Türk usülü çözüm bulunmuş ama bağlamak bencede iyi bir fikirdi...

H. Aziz KAYIHAN dedi ki...

Ekzozun yerinden nasıl çıktığını hâlâ anlamış değilim ama sağlam bağlamışız onu fark ettik sonra..

Ne İzliyorum?

StZiza

En Son Yazılar

randomposts