Kendimi bildim bileli bir aidiyet sorunu yaşamadım. Çünkü ben Denizliliyim. Annem ve babam da öyle. Dedemler de... Onların dedeleri de... Onların dedeleri de...
Demem o ki neredeyse ezelden beridir Denizli'deyiz biz. Annem tarafımdan rahatça şunu söyleyebilirim ki Truvalılar zamanından beri buralardayız...
Babam'ın tarafı biraz karışıyor lakin o da ancak 1100'lü yıllardan önce. Çünkü kaynaklara göre biliniyor ki babamın köyü zamanında ülkelerini terketmek zorunda kalan insanların bir araya gelmesi ile oluşmuş. Uzunca bir süre herşeye rağmen hristiyanlığı terketmemişler. Babam'ın dedesinin anlattığına göre son kilise onun zamanında kapanmış (1878 - 1900 arasında bir zamanda)... Kilise kapanmış çünkü müslümanlığa geçen onca kişiden sonra azınlık konumuna düşen hristiyanlar göç etmişler.
Aslında bu kadar detayı anlattım da, asıl söylemek istediklerimle pek bir alakası yok. Konu tamamen benim kendi kişisel aidiyetimle ilgili. Onca kuşak insan gibi ben de Denizli'de doğdum, Denizli'de büyüdüm.
Lakin ne tuhaftır ki, artık Denizli'de yaşamıyorum. Görünen o ki, ben bu zinciri kırmış bulunuyorum. Yani benim çocuğum aidiyeti ile bu kadar gurur duyamayacak çünkü içinde bu denli güçlü bir aidiyet olmayacak.
"Nereden biliyorsun belki Denizli'ye dönüp, aynı aidiyete sahip birisi ile evleneceksin!" dediğinizi duyar gibiyim. Tabi bu da bir olasılık lakin benim Denizli'ye dönüşüm artık pek olası görünmüyor. Bu kadar yazdığım şeyden sonra bunun benim isteğim dışında gerçekleşen bir süreç olduğunu anlamışsınızdır.
Artık maalesef bu şehirde, benim için dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan şehirde yaşamıyorum. Evet, dünyanın en güzel şehirlerinden biri çünkü ben hayallerimi bu şehirde boyadım gökkuşağında bile bulamayacağınız türden güzel renklerle... Kültürümün bana kattığı o güzel renklerle... Bir insanın hayatının en güzel devresi olan o güzel çocukluk yıllarımda en güzel hayallerimi bu şehirde kurdum ben, bu şehirde, doğup büyüdüğüm ve şu an bu yazıyı yazdığım bu çatının altında... Ama işte ne var ki, ben artık bu güzel dünyada yaşamıyorum...
Bugün evde, dolabımın alt rafında duran dergilerimin, kitaplarımın ve yağlıboya malzemelerimin de paketlenip aşağıdaki kilere indirildiğini farkettim. Pek gocunmadım ama biraz burktu ister istemez. İçinde olduğunuz süreci durduramazsınız lakin bunu yüzünüze vuran şeyler sadece biraz hüzünle doldurur sizi.
Yarın saat 18.00'dan itibaren Son 5 yılda bu evde aralıksız geçirdiğim en uzun süre rekorunu kırmış olacağım çünkü son 5 yılda en fazla 2 hafta durmuştum burada aralıksız. Bu sefer 3 hafta buradayım ve bu bir yandan çok güzel iken, diğer yandan çok garip.
Bunu galiba ne ben hissettiğim kadar açık anlatabilirim, ne de yaşamayan benim hissettiğim şekilde anlayabilir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder