Bir yol aynı anda kaç yolla birden kesişir? Ya da cümleyi toparlayıp söylersek: Bir kalp aynı anda kaç sevgi ile kesişir. Ben insanların “insan bir kişiyi sever” ya da “bir yüreğe bir sevda sığar” gibi klişe laflarını hiç sevmem. Hem annesini hem de babasını sevemez mi mesela bir insan? Elbette ki yapabilir. Bir kalp birden fazla kişiyi sevebilir. Bir yol onlarca başka yolla kesişebilir.
Evet tam olarak anılardan ve depreşip yerinde duramayan duygulardan bahsediyorum. Ancak işin sadece soyut kısmında değilim. Bazen duygular bir noktada, bir coğrafi bölgede o kadar depreşir ki... Sebebi de sizin, o duyguları üzerinize serptiren anıların hepsini orada yaşamış olmanızdır belki de..
Aslında hepsinden önce derin bir sevda vardı sadece... Yollar kesişmeden önce... Turunç'un belkide küçük bir heyecandan, ziyaret edilmiş güzel bir mekandan ibaret olması gerekiyordu bu yeni ve küçük ziyaretçi için. Ama hesap edilemeyen bir “güzel” vardı işin içinde. Her şeyi altüst etmeye yeten...
Hayat bu yeni ziyaretçi için biraz balık tutmaktı. Biraz da yüzmekti... Biraz gezmekti, biraz keşfetmekti, biraz dinlenmekti. Fakat hepsinden de çok olarak hayat biraz karşı kapıda duran o güzeldi. Aşk'ın kimyasını bilseydi belki, belki de kadınları bilseydi biraz; almazdı başına böyle bir bela... Lakin ziyaretçimiz her şeyden habersiz kalakalmıştı güzelin karşısında. Belli belirsiz bir 'merhaba' ise her şeye davetkar. 13 gün sonra aynı odada, hemen yanındaki yatakta yattığı zaman uyumanın ne kadar zor olabileceğini o an kestirebilseydi, 'merhaba' biraz daha net ve kesin olurdu belki de...
Sorun da burada ya zaten, yeni ve küçük ziyaretçimiz geldiği bu yeri tanımlayamadığı gibi, içinde bulunduğu anı da tanımlayamayacak kadar yeni ve küçük bir ziyaretçiydi. Eğer dünyadan soyutlanmamış olsaydı o an, karşıdan gelen 'merhaba' cevabı ile birlikte öğrenebilirdi, iki kelimenin iki insanı ebediyen nasıl bir arada tutabileceğini... Zaten yeni ve küçük ziyaretçimiz o an anlayabilseydi durumun vahimetini, hiç uyuyamadığı o 13. gecenin sabahında nasıl olup da yan yatakta uyandığını sorgulamazdı sonrasında. Duysaydı 'merhaba'yı güzelin ağzından, iki kelimenin büyük bir bağlılık olduğuna o an tanık olabilirdi...
13. gecenin sabahında kollarında gülümseyen o güzel'in, bu güzel olduğunu kestirebilseydi o an, her şey daha farklı olabilirdi yeni ve küçük ziyaretçi için.
Turunç'un belkide küçük bir heyecandan, ziyaret edilmiş güzel bir mekandan ibaret olması gerekiyordu bu yeni ve küçük ziyaretçi için. Ama hesap edilemeyen bir “güzel” vardı işin içinde. Hayat bu yeni ziyaretçi için biraz balık tutmaktı. Biraz da yüzmekti... Biraz gezmekti, biraz keşfetmekti, biraz dinlenmekti. Fakat hepsinden de çok olarak hayat biraz karşı kapıda duran o güzeldi.
O an bilseydi... Büyük bir duyguyla dolmayacaktı. O duygu, tutkuyu doğurmayacaktı. O tutku, yatağı doldurmayacaktı. A yatak, aşkı tanımlayamayacaktı. O aşk, beraber yaşanan güzel bir ömrü getirmeyecekti yeni ve küçük ziyaretçiye.
Ya da.... Siktir et, iyi ki bilmiyordu...
Evet tam olarak anılardan ve depreşip yerinde duramayan duygulardan bahsediyorum. Ancak işin sadece soyut kısmında değilim. Bazen duygular bir noktada, bir coğrafi bölgede o kadar depreşir ki... Sebebi de sizin, o duyguları üzerinize serptiren anıların hepsini orada yaşamış olmanızdır belki de..
Aslında hepsinden önce derin bir sevda vardı sadece... Yollar kesişmeden önce... Turunç'un belkide küçük bir heyecandan, ziyaret edilmiş güzel bir mekandan ibaret olması gerekiyordu bu yeni ve küçük ziyaretçi için. Ama hesap edilemeyen bir “güzel” vardı işin içinde. Her şeyi altüst etmeye yeten...
Hayat bu yeni ziyaretçi için biraz balık tutmaktı. Biraz da yüzmekti... Biraz gezmekti, biraz keşfetmekti, biraz dinlenmekti. Fakat hepsinden de çok olarak hayat biraz karşı kapıda duran o güzeldi. Aşk'ın kimyasını bilseydi belki, belki de kadınları bilseydi biraz; almazdı başına böyle bir bela... Lakin ziyaretçimiz her şeyden habersiz kalakalmıştı güzelin karşısında. Belli belirsiz bir 'merhaba' ise her şeye davetkar. 13 gün sonra aynı odada, hemen yanındaki yatakta yattığı zaman uyumanın ne kadar zor olabileceğini o an kestirebilseydi, 'merhaba' biraz daha net ve kesin olurdu belki de...
Sorun da burada ya zaten, yeni ve küçük ziyaretçimiz geldiği bu yeri tanımlayamadığı gibi, içinde bulunduğu anı da tanımlayamayacak kadar yeni ve küçük bir ziyaretçiydi. Eğer dünyadan soyutlanmamış olsaydı o an, karşıdan gelen 'merhaba' cevabı ile birlikte öğrenebilirdi, iki kelimenin iki insanı ebediyen nasıl bir arada tutabileceğini... Zaten yeni ve küçük ziyaretçimiz o an anlayabilseydi durumun vahimetini, hiç uyuyamadığı o 13. gecenin sabahında nasıl olup da yan yatakta uyandığını sorgulamazdı sonrasında. Duysaydı 'merhaba'yı güzelin ağzından, iki kelimenin büyük bir bağlılık olduğuna o an tanık olabilirdi...
13. gecenin sabahında kollarında gülümseyen o güzel'in, bu güzel olduğunu kestirebilseydi o an, her şey daha farklı olabilirdi yeni ve küçük ziyaretçi için.
Turunç'un belkide küçük bir heyecandan, ziyaret edilmiş güzel bir mekandan ibaret olması gerekiyordu bu yeni ve küçük ziyaretçi için. Ama hesap edilemeyen bir “güzel” vardı işin içinde. Hayat bu yeni ziyaretçi için biraz balık tutmaktı. Biraz da yüzmekti... Biraz gezmekti, biraz keşfetmekti, biraz dinlenmekti. Fakat hepsinden de çok olarak hayat biraz karşı kapıda duran o güzeldi.
O an bilseydi... Büyük bir duyguyla dolmayacaktı. O duygu, tutkuyu doğurmayacaktı. O tutku, yatağı doldurmayacaktı. A yatak, aşkı tanımlayamayacaktı. O aşk, beraber yaşanan güzel bir ömrü getirmeyecekti yeni ve küçük ziyaretçiye.
Ya da.... Siktir et, iyi ki bilmiyordu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder