31 Temmuz 2009

Google

Temmuz 31, 2009
Sevgili Google;

Bilirsin seni çok severim. Senin de beni sevdiğini en az adım kadar iyi biliyorum. Geçen ay gelen mektubunu aldım. Nasıl heyecanlandım anlatamam. Bir çırpıda okuyuverdim. Bir de güzel şekiller, resimler çizmişsin ki, çok hoşuma gitti.

Her şey iyi hoş da, sevgili Google, benim için, içine 100 TL yüklediğin bir AdWords hesabı yaratacağına, direk hesabıma 100 lira yatırsan pek daha bir güzel olmaz mı idi?

Neyse, olan olmuş. Bunda da vardır bir hayır, hayırlısıyla kullanılır. Yine de teşekkürlerimi iletmek istedim. Kendine çok çok iyi bak. Büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öperim.

Sağlıcakla kal,

Biricik kullanıcın
H. Aziz KAYIHAN

(DN: SSYSBU)

30 Temmuz 2009

Çeyrek Yüzyıl

Temmuz 30, 2009

Ben bir çeyrek yüzyılı geride bırakmak üzereyken, bugünün bir kısmını benimle geçiren, hislerimi - hislerini paylaşan, beni alabildiğine mutlu eden AİLEM, Aslı Su ADALI, Nur Filiz AK, Erdem NİZAMOĞLU, Ferhat Fikri ÖZEREN, Serkan YILDIZ, Ali Onur MANGA, Metehan SEZGİN ve Arda ÖZELGİN'e ve Fb aracılığı ile kutlamalarını ileten 75 kişiye, sistematik dahi olsa tebriklerini yollayan Teknosa, Hepsiburada, İdeefixe, Anadolu Sigorta ve Bonus Card'a (alacağınız olsun Turkcell ve Mavi Bilgisayar...) şükranlarımı ve iyi dileklerimi sunarım...

Günlerin önemi yoktur, insanların bana olan hislerinin de.... Herkesi severim ben hayatımdaki gerisi önemli değildir.

Bir 30 Temmuz daha geçti gitti. 24 yıl önce sabah 06.04'te dünyaya gelen ben, ne garptir ki saçlı sakallı kocaman adam oldum...

Hayat, hayatımda olan her bir insana en az benim istediğim kadar mutluluk saçsın!

29 Temmuz 2009

İstanbul - Ankara

Temmuz 29, 2009
İstanbul'da yaşamak zor. Bunu yeni farketmedim ben ama yeni yazma ihtiyacı hissettim. Bizim arkadaşlar var Beykent'te oradan Taksim yaklaşık 3 saat... Kilyos da 5 saat falan sürer herhalde... Yani İstanbul'da yaşamak şehirlerarası yaşamak gibi...

Sonra farkettim ki İstanbul - Ankara arası 5 saat! Yani İstanbul'da yaşamaktan bir farkı yok! Pek mesafeli yada uzak sayılmazmış...

5000 km

Temmuz 29, 2009
5000 km,

4 şehir,

onlarca aktivite,

yüzlerce insan...




Yaşananların güzelliği kelimelere sığmaz.

Herşeyden sonra sakin, sessiz ve yalnız bir yaşam.

Ama her anı ile güzel.

Geçersiz Pasaport

Temmuz 29, 2009
5682 sayılı Pasaport Kanunu'nu bilmeyenler olabilir. Yurtdışına çıkmayanlar için normal bir durum. Benim değinmek istediğim nokta ise şu:

"(Harca ilişkin hükümler mülga: 25/2/1952 - 5887/126 - e md.)
Seyahatleri Türkiye için kültürel, ticari veya sosyal bir menfaat temin edecek mahiyette bulunduğu sabit olanlarla Milli Eğitim Bakanlığının müsaadesiyle ilmi tetkiklerde bulunmak veya yabancı memleketlerde yapılacak spor teması ve müsabakalarına iştirak etmek üzere kafile halinde gezi yapacak öğretmen, öğrenci ve sporculara verilecek pasaportlar hiçbir harca tabi değildir."

İşte kanunun bu maddesi öğrencilere harçsız pasaport verilmesini sağlamakta.

Fakat ben Pasaport kanunundan değil "Geçersiz Pasaport" kanunundan bahsetmek istiyorum.

2009 yılına kadar pasaport almak veya mevcut pasaportunuzu uzatmak istediğinizde, okuldan aldığınız belge ile direk emniyete gitmek suretiyle pasaportunuzu uzatabiliyordunuz. 2009 yılından itibaren bütçe hesaplarını karıştırmamak için öğrencileri öncelikle defterdarlığa yönlendirmeye başladılar.

Emniyette tüm işleri hallederken bir sorun mevcut değildi çünkü pasaport bölümünde görev yapan kişiler işin ehli olmuş durumda idiler. Gelin görün ki bu iş defterdarlığa aktarıldıktan sonra, işi bilmeyen insanlar işin başına getirildiği için defterdarlık kendi içerisinde uygulamalar getirdi. Fazla uzatmadan yapılanı anlatayım:

Temmuz ayı başında mevcut pasaportumu, 5-17 Ekim 209 tarihlerinde Güney Kore'de bulunacağım için, uzatmak üzere Kayseri Kaleönü Vergi Dairesi'ne gittim. En üst kata çıkıp harç belgemi alıp emniyete gidip pasaportumu uzatacaktım.

Pasaportum henüz o tarihte 19 Şubat 2010'a kadar gerçerli idi. Lakin Türkiye'den vize istemeyen ülkeler "ülkeden çıkış tarihinden itibaren en az 6 ay geçerli pasaport" istediği için bu süre benim için yeterli değildi. Yani en az 18 Nisan 2010'a kadar geçerli pasaporta sahip olmam gerekiyordu.

Yukarıya çıktığımda görevli kadından duyduğum cümle beni yeteri kadar şaşırttı: "hmm.. 12 günlükmüş, yani 6 ay uzatma veriyoruz." Pasaportu süresi bitiminden itibaren 6 ay uzatmalarında süre yoktu ama görevli kesinlikle ileri bir tarihten itibaren uzatma yapılamayacağını söyleyince problem burada başladı (Normalde bitiminden itibaren uzatma yapılır, bu da apayrı bir sorun). Çünkü o günden itibaren 6 ay uzatmaları pasaportumu 7 Ocak 2010'a kadar uzatmaları demekti. Ne kadar komik değil mi? Ben zaten 19 Şubat'a kadar süresi olduğunu söyleyince de uzatamayacaklarını söylediler.

Eskiden emniyette yapılan işlem şu idi: Memur belgedeki dönüş tarihinize bakar, dönüş tarihinizin üstüne, gidilecek ülkeye göre, 3 ay, 6 ay veya 1 yıl ekler pasaportunuzu verirdi.

Daha sonra durumu anlatıp madem bugünden itibaren uzatacaklar o halde 6 ay değil 1 yıl uzatmaları gerektiğini söyledim cevap şu oldu: "Hayır, kesinlikle! Biz orada kalış süresine göre verebiliyoruz. Kişi 6 aydan az bir süre kalacaksa 6 ay, 6 ay ile 1 yıl arasında kalacaksa 1 yıl, 1 yıldan uzun ise kalış süresi kadar pasaport verebiliriz."

Bu şu demek: Siz Almanya'da 5 ay süre ile bir projeye gideceksiniz ve harçsız pasasport için başvuru yaptınız ve 1 Ocak 2010'da gideceksiniz. Defterdarlık size 6 aylık pasaport düzenleyebilir. 31 Aralık'ta pasaportunuzu alsanız ve aynı gün vize başvurusu yapsanız bu Almanya'nın size, pasaportunuzun yeteri kadar geçerli olmadığı gerekçesi ile vize vermemesi anlamına gelir.

Fazla uzatmak istemiyorum. Defterdarlıklarda bugünlerde çok sayıda geçersiz öğrenci pasaportu düzenlenmekte ve bu, gidilen vize istemeyen bir ülke ise ilk defa yurtdışına çıkan bir öğrencinin gittiği ülkenin sınır kapısında mağdur olması anlamına gelmektedir.

Son bir yıldır şunu çok iyi tecrübe ettim: Türkiye'de gerçek sorunları kimse görmez. Basit şeyler sorunmuş gibi gösterilir ve meclise yerleştirilmiş bir kaç adet kuklanın orta oyununu izleyen milletimiz çok güzel uyutulur.

Ben pasaportumu allem edip, kallem edip aldım. Ama sorun hâlâ devam etmekte ve biz görmedikçe de devam edecek...

Bir zamanlar bir haber sunucusunun da dediği gibi: "Her nerede uyuyor ve uyutuluyorsanız!"...

09 Temmuz 2009

mmmhh

Temmuz 09, 2009
Naeknhu kaynağından:


"Bu muhteşem lezzeti yaratmamda emeği geçen Oli Bey'e teşekkürü borç bilirim. Sanırım epey bir süre hayatımın anlamı olacak :) Gülseren abla ekmeğinin içine bi önceki akşam yapılan yemekten kalan kavrulmuş domates, biberi ve kaşar peynirini koyup 1,5 dakika mikrodalgada çeviriyoruz. Ve tataaammm :))"


Yedim, bayıldım...

08 Temmuz 2009

Sites Google

Temmuz 08, 2009
Çalışmaya çalışıyorum e be insanlar! İşimiz gücümüz var bizim burada. Her neyi, ne için, hangi hükümle kapatmaya çalıştınız bilmiyorum ama kaç kişinin çalışmasına engel olduğunuzu biliyor musunuz acaba? Başınıza internet kadar taş düşsün... (linux istiyorum, acilen linux istiyorum...)

05 Temmuz 2009

Kalem Kağıda Dökülür

Temmuz 05, 2009
Yazacak çok şey var... Aslında yazacak değil düzenleyecek toparlayacak ve kurgulayacak çok şey var.

İki yıl kadar önce basılmaya hazırlanmış şekilde ilk kitabımı derledim (böyle ilk kitap deyince çok karizmatik duruyormuş). Kitabı basmaları üzerine arkadaşımın firması olan Sümüklüböcek Yapım ile görüştüm. Çok bir öngörüşme niteliğinde idi. Sorasında ben kitabı biraz daha düzenlemek, ekleme çıkarma yapmak için ek süre istedim. Onları da bir yıl kadar önce yaptım. Sonrasında arkadaşımdan fiyat istedim. Lakin şu anda hâlâ bekliyorum. Galiba Aralık 2009 gibi bu iş neticelenmiş olacak ve ben de ilk kitabıma kavuşmuş olacağım.

Tüm bu süreçler esnasında ikinci bir kitap üzerine yazmaya başladım: Hayatnâme!

Böyle söyleyince kişisel gelişim kitabı gibi durdu. ZizÃ'da yollar etiketi altındaki, başlıkları şehir isimleri olan kısa hikayelerden oluşan bir kitap olacak bu. Gittiğim şehrin o dönem bana kattığı duyguları, heyecanları farklı bir yaşanmışlık üzerinden kurgulayan bir yazı dizisi gibi.. Şimdiye kadar 11 tanesi yazıldı ve daha kağıda dökülecek çok hikaye var.

Tüm bunların üzerine bir de üçüncü kitap peydah oldu başıma henüz iki gün önce... Uzun süredir istiyordum roman tadında birşeyler. Yeni karalamalarımız da bu yönde oldu, hadi bakalım.

Kitaplar bir kenara senaryolar da bitmedi henüz. 9 yıl önce yazdığım Çıkmaz Sokak adlı hikayenin sahne uyarlamasını 8 sene önce yazmaya başladım. Ne var ki ondan 2 sene sonra yazmaya başladığım Hatred isimli senaryo tamamlanmış ve iki kez sahnelenmiş olduğu halde Çıkmaz Sokak'ın senaryosu henüz bitmedi.

Bu yetmezmiş gibi 1 sene önce bir senaryo daha çıktı ortaya: Adamolulu Adamoğlu Adem! 30 tabloluk oyunun 5 tablosunu yazarak büyük aşama(!) kaydetmiş olsam da, yazmam lazım.

İşte bu yüzden daha çok yazmam lazım. Kafada, sağda, solda, karalamalarda, çeşitli defterlede, bir sürü yerde; bir çok şey yazıldı, çizildi lakin adam akıllı düzenlenmedi... Yok, yok oturup yazmam lazım...

03 Temmuz 2009

DUR!

Temmuz 03, 2009
Dur demiş ve durmuşuz! Evet, birisi bize dur demiş ve biz durmuşuz, milletçe durmuşuz! Birisinin bize hadi artık git demesini bekliyoruz. Bize öyleymiş gibi gösterileni üstün görmeye alışmışız. Bakmayın çok ama çok basit bir sorundan bahsedeceğim ben burada ama varın da en ufak sorunlarda bile böyleysek daha büyüklerinde neler oluyordur siz çıkarın.

Duruyoruz, okulda, sokakta, pazarda, çarşıda.. Her yerde! Mesela yaya geçidinde! Duruyoruz öylece çünkü arabaların durmasını bekliyoruz, yolunsa bize ait olduğunun farkında değiliz. Örnekleme için çok saçma bir konuda olabilirim lakin vatandaş olarak ülkenin de bize ait olduğunun farkında değiliz ki yaya halimizle YAYA geçidinin bize ait olduğunun farkında olalım...

Bazılarımız için arabanın durması bile anlamsız geliyor. Araba ya bu, niye duruyor ki? Çünkü bu 'bazılarımız' yol tamamen boşalsın diye bekliyor.

Değişir miyiz diye düşünmüyor değilim. Ama bana değişiriz gibi gelmiyor. Bırakın yaya geçidinde araçların durmasını, yaya geçitlerinden geçen yayaların üstüne aracını sürecek kadar küstah insanlar oldukça, biz bir adım ileriye gidemeyiz.

Dediğim gibi birileri bize dur demiş zamanla ve birimiz de çıkıp "biz niye duruyoruz ya" demiyor. Bu gidişle demeyeceğiz de... Sadece trafikte değil, hayatın her noktasında, her konusunda...

Tavuklu Mantar Sote

Temmuz 03, 2009
Ne lazım:
Kırmızı biber (2)
Yeşil biber (3)
Mantar
Domates (3)
Tavuk göğsü
Kaşar peyniri
Köri
Kimyon
Tuz

Nerede pişirmek lazım:
Wok

Nasıl pişirmek lazım:
Kırmızı ve yeşil biberleri halka halka doğramak ve doğranmış biberleri keyfiniz kadar yağın içinde kavurmak lazım. Biberleri kavurduktan sonra küp küp doğranmış tavuk parçalarını da ocağa atıp köriyi ve tuzu ekledikten sonra kavurmaya devam etmek lazım. Tavuklar iyice beyazladıktan sonra küp küp doğradığımız mantarları ve domatesleri tavukların ve biberlerin üzerini kapatacak şekilde yemeğe eklemek lazım. 15 dakika kısık ateşte bekledikten sonra yemeği karıştırırken kimyonu da ekliyoruz. 5 dakika kadar karıştırdıktan sonra küp küp doğradığımız kaşar peynirini (miktarı tercihen) yemeğin üzerine bırakıp 3 dakika içinde yemeğin altını kapatmak lazım.

(Domatesleri koyduktan sonra karıştırmadan sadece alttaki malzemelerin üzerine yaymamızın sebebi domatesin suyunun aşağı inmesi fakat domateslerin diri kalması. Dolayısı ile ocağı kapatırken domateslerin tamamen pişip pişmediğini önemsemeyin zira o halleriyle lezzete lezzet kattılar.)

Sonra afiyetle yemek lazım... Ellerime sağlık, çok güzel oldu....

(Ne akılsa yemeğin resmini çekmeyi unuttuk efenim, o yüzden bunu koydum, idare ediverin gari..)

"Piç miyiz yahu biz!"

Temmuz 03, 2009
8 sene önce lisedeki tarih hocamız aynen bu ifadelerle anlattı durumu. Konu'nun benzerine NTV Tarih Temmuz sayısında da rastlayınca yazmak istedim.

Konu: Resmî Nikah.

Bize henüz ilkokulda Atatürk ilke ve inkılaplarını işlerken de bize öğretildiği üzere Atatürk "Resmî Nikah" sistemini getirdi.

Aslında bu iş bize öğretilen ya da medyanın bize yansıttığı gibi değil. İşte aynen tarih hocam Fahri Akça'nın söylediği gibi: "Açın televizyonları, gazeteleri okuyun her yerde 'Atatürk resmî nikah sistemini getirdi' der. Peki piç miyiz biz yahu, Osmanlılarda anamız babamız belli değil miydi, kaydı tutulmuyor muydu? Tabi ki de tutuluyordu."

Evet Osmanlı'da kadılar, kadıların olmadığı köy ve kasabalarda imamlar nikah kıyardı. Fakat kesinlikle ve kesinlikle bu evlilikler için "izinnâme" adı verilen bir belge tutuluyor ve bu belge arşivlerde saklanıyordu. Kimse de öyle "Boş ol!" deyince çat diye boşanmıyordu.

Dolayısı ile aslında Atatürk Nikah usulünü değiştirdi, resmî nikah sistemi getirilmedi zira kıyılan nikah her daim resmî idi.

02 Temmuz 2009

BitmeyENler

Temmuz 02, 2009
Bundan 15 yıl kadar önce idi. İlkokul arkadaşlarımızla ders boşluğunda konuşup tartıştığımız bir konu vardı: Demokrasi Meydanı Gençlik Merkezi.

DMGM günümüzdeki park ve/veya forum benzeri alışveriş merkezlerinden birisi olacak şekilde Kasım 1993 yılında inşaya başlandı. O yıllar bizim için çok heyecan verici idi bu. Çünkü DMGM'de açılacak olan mağazalar ve sinemalar konusunda heyecanlıydık. Mc Donald's açılması, cep sinemaları açılması bizim için muhteşem şeylerdi...

1,5 yıl kadar önce İlkokul arkadaşları olarak bir araya geldik ve konuştuğumuz konu 15 yılın ardından aynı idi: DMGM'nin yapılacağı yere Forum Çamlık yapılacaktı ve oradaki açılan mağazalar konuşulmaktaydı. Denizli'deki olaylı Mc Donald's serüvenlerinden sonra (Denizli Mc Donald's 2001 yılının sonunda küçülme politikası kapsamında mahkeme kararı ile kapatıldı. Mağaza sahibi Mc Donald's'a açtığı karşı davayı kazanınca mağaza tekrar açıldı. Karşılıklı davaların sonunda Mc Donald's'ın kapatılmamasına kesin olarak hüküm getirildi. Ne talih ki, mağaza sahibi 2004 yılı başlarında evinde gaz zehirlenmesi sonucu ölmüş olarak bulundu) yeni bir Mc Donald's'ın açılacak olması büyük sürprizdi.

Asıl konuya dönelim, okurken dikkatinizi aradan geçen 15 yılın çektiini düşünüyorum. Evet, DMGM inşaatı yıllar sürecinde asla tamamlanamadı ve 2007 yılında yıkılarak MallTURK firmasına devredildi ve 2008 yılında Forum Çamlık Alışveriş ve Yaşam Merkezi açıldı.

Biraz uzun bir girişti lakin bahsetmek istediğim Türkiye'nin bitmeyENleri ya da bitemeyENleri...

Bugün Gevher Nesibe Tıp Tarihi Müzesi'ne uğramamla şok olmam bir oldu. Gevher Nesibe Hastanesi 1. Gıyaseddin Keyhüsrev'in, kardeşi Gevher Nesibe'nin vasiyeti üzerine 1204 yılında yaptırdığı dünyanın ilk uygulamalı tıp akademisidir, günümüzde ise Tıp Tarihi Müzesi olarak kullanılmaktadır yada kullanılamamaktadır. Çünkü müze 2004 yılından beri onarım'da. Peki 800 yıllık bir tarihi abidenin içinde ne denli bir çalışma yapılır ki 5 yıl boyunca devam eder? Kafa kurcalayıcı...

1990 yılında Denizli'de yapımına başlanan ve Uzay Çatı adı verilen mimari yapının ilk defa uygulanacağı kongre merkezi inşaatı 2007 yılında yıkılarak yerine Recep Yazıcıoğlu parkı yapıldı.

Kayseri'de 2005 yılında başlayan tramvay çalışması Seçimler öncesi tamamlanmış gibi gösterilip seçim malzemesi yapılsa da henüz tamamlanmadı. Proje başladığında her şeyin 24 ayda tamamen biteceği söylenmişti.

Pamukkale Ekspresi güzergâhında başlanan yol düzeltme çalışması 1 yılı aşkın süredir tamamlanamadı.

Denizli Merkez'de (merkezden kastım tam göbeği, taksim The Marmara gibi bir yere) 1996 yılında 6 katlı bir bina inşa edilmeye başlandı. Bina'nın kısa sürede kaba inşaatı tamamlandı. Hâlen Kaba inşaat halindeki bina Denizli Çınar meydanında bulunmakta, belediyenin tüm girişimlerine rağmen altındaki dükkan sahipleri tarafından satın alınmış olan bina yıkılamadı. Binanın "İşletilemez" olduğuna dair rapor bulunmakta.

Marmaray...

Hızlı tren projesi (kağıt üstünde 12 yıl önce başlayan ve Erzurum'dan İstanbul'a, Antalya'dan İzmir'e, Denizli'den Eskişehir'e kadar uzunca bir hattı kapsayan proje).

Keçiören Metrosu...

Bu liste uzar gider, hepinizin ekleyeceği bir şeyler, bir proje vardır. Her şeyi düşününce gözün önüne büyük resmi koymak lazım: Türkiye tüm bu bitmeyenlerin arasında neresinde? Atatürk'ün başarılı bir şekilde başladığı, 10 yılda inanılmaz hızlı ilerleyen Türkiye.... İşte henüz bitmeyEN bu olsa gerek.

Ne İzliyorum?

StZiza

En Son Yazılar

randomposts