31 Mayıs 2009

Google life

Mayıs 31, 2009
"Bugün ne yemek istersin, aa dur, dur! Mantarlı tavuk sote! Süper seçim değil mi? Hatta hadi bunu çin usulü yapalım, ne dersin? Baharatlar, soya sos, hmmmm nefis... Hemen hazırlıyorum"

"Abi bugün kapıcı geldi, aidat istiyormuş. Senin cüzdana baktım para yokmuş ama dert etme ben ödedim. Sen gelecek ayın maaşından ödersin bana."

"Az önce siz yatak odasında sevişirken sevgilinin kocası eve geldi birden ama ben ne yaptım, ne ettim geri yolladım. Yırttınız yani!"

"Geçen sana terslenen çocuk vardı ya, köşebaşında sıkıştırdım, ağzını burnunu kırdım. İnsanlar açık kaynak kullanımını desteklemedikçe hatta açık kaynağın ne olduğunu bilmedikçe üstesinden gelmek benim için hiç zor değil."

"Arabaya ne gerek var be koçum, hangi çağda yaşıyorsun. Ben ışınlarım seni, an geçmeden ulaşırsın işe."

"Hatta sen işten dön, benim Sombrero Galaksisi'ndeki bir yıldız sisteminde bildiğim süper bir gezegen var. Dünya halt etmiş yanında; üstündeki uygarlıkta süper, ne savaş var ne bir zerre kötülük. Adamlar teknolojiye adamış kendini, aşmışlar teknoloji olayını... Seni oraya bir akşam üstü gezmesine götüreyim birer bardak da yaç* içeriz karşılıklı, ne dersin?" (daha ne kadar aşılırsa??!)

"Abi bak bugün düğün müğün yoruldun iyice, koştur koştur sabahtan beri.. Zaten aylardır da düğün derdi, sıkıntısı. Sen en iyisi mi bugün sıkı bir yat dinlen, yorma kendini, ben girerim gerdeğe!"

Ya çok ciddi söylüyorum "Google life" bir gün yapacak bunların hepsini, yeminle... Ama korkmayın, birden yüreğinize inmesin önce bir Google wave'e göz atın derim... Buradan buyurun!


(DN: Sayfadaki video 1 saat 20 dakikalık bir video fakat izlemek için müthiş eğlenceli, kesinlikle sıkıcı bir sunum değil.)

(*yaç: Söz konusu gezegene has, çaya benzer bir içecek)

30 Mayıs 2009

29 Mayıs 2009

Temiz Hava, Kirli Çevre İçin Elele!

Mayıs 29, 2009
İnsanların ulaşmaya çalıştıkları amaçlar için kulladıkları araçlar yüzyıllar boyudur sorgulanır. Kimisi doğruyu kendince yanlış addeder, kimisi de bariz yanlışı doğru amaca ulaşmak için kullanır. Hep böyle süregelir bu işler. Lakin bu sefer tutarsız muhalefet tadında bir eleştiri değil bu. İşin açığı eleştiriden öte serzeniş.

Babam sağ olsun, sigara denen illetten nefret ederim. Alabildiğine... Kimsenin benim temiz havamı çalmaya, kendi keyfi için özgürlüğümü kısıtlamaya hakkı yoktur. Ortak yaşam alanlarında insanlara bu kadar katı davranamıyorum lakin canım yeteri kadar sıkıldığında bu tepkiyi de çok şiddetli koyuyorum. Zamanında babamla çok fazla tartışmamızın sebebi de budur. Neyse ki "40 yıllık dostuna" 11 yıl önce veda etti de olmamız gerektiği gibi can ciğer kuzu sarması, aralarından su sızmayan süper iki dost olduk.

Gereksiz ayrıntıları atlayıp konuma döneyim. Dumansız Hava Sahası isimli hareketi hepiniz duymuşsunuzdur. Amaç çok genel olarak "Temiz Hava" ve buradan yola çıkarak temiz bir çevre için bu hareketin güzel bir oluşum olduğunu söylemeliyim. Lakin bu koşulları nasıl, ne için sağlamak lazım? Temiz çevre için tonlarca kağıda ilan bastırmak sureti ile gereksiz yere ağaçlara zarar vermiş olmayı es geçiyorum. Hadi diyorum, o ilanlar gün gelir geri dönüşüm aracılığı ile tekrar kullanılır diyeceğim (ki böyle bir şeye de henüz tanık olamadım). İşte tüm bu çelişkiler esnasında 10 gün önce gördüklerim beni hayrete, dehşete düşürdü... Şu soruyu sordum içimden, o da gökyüzünde yankılandı, yankılandı ve cevapsız kaldı: Neyi, ne için, hangi amaçla, nasıl yapıyorsunuz ki???



Neşeli Diyaloglar - II

Mayıs 29, 2009
Yeni bir Neşeli diyalogla neşenize neşe katmak istedim. Bunu anlattıktan sonra Neşe bana ne katar onu bilemedim yalnız. Gerçi bu sefer diyaloğumuzun yan karakteri Neşe.... Olaya geçiyorum.

Neşe, ortak iki arkadaşımız ve anneleri bir akşam bir araya toplanırlar. Toplam 6 kişi "N'apsak, n'apsak, Tabu oynasak" deyip oyunun başına kurulurlar. Tabii ki takımlar da hazır, anneler bir takım, çocuklar diğer takım. Oyun ilerlemektedir ve sıra çocuklara gelir tekrar, anlatma sırası da Neşe'de... Çıkan kelimeyi hatırlamıyorum lakin "Kraliyet" ile alakalı birşeyler olması muhtemel. Neşe anlatmaya koyulur:

Neşe: Hmmm... Elizabeth ne?
Eylül: Masturbasyon!!
Anneler: ???!
Çocuklar: !!!?

Çocuklar yarılır, anneler şaşırır, oyun biter.

The End!

Mayıs 29, 2009
Çok güzel bir film izlersiniz ve hani sonra bittiğinde üzülürsünüz; ya da yıllardan beri bir dergiyi takip etmektesinizdir ve dergi herhangi bir sebeple yayın hayatına son verirse kahrolursunuz. Ne bileyim ben, bu işler böyle benim için bir şeyin sona gelmesi ve bitmesi. Scrubs bile bitti 8 seneden sonra, üzüldüm...

Bir şeyleri kaçınılmaz sona bağlayan ne hep çok merak ettim lakin çözmem için kaçınılmaz sona gelmiş olmam gerektiğini de farkettim. "The End" dedim yazıya lakin ben yazmayı falan bırakamam. Kendi kaçınılmaz sonumla beraber biter benim kalemim... Ya kalkar buraya yazarım, ya da alır kalemimi defterime karalarım satırlarımı... Ama yazarım nihayetinde, son yoktur, final yoktur.

Son günlerde takip ettiğim blogların üst üste kapanması, yazarlarının bizlerle paylaşmayı bırakması da içime koyar oldu. Herkesin hayatı birbirinden zor. Herkesin de geçerli bir sebebi var bunu da biliyorum. Ben sadece aynı kalemden çıkan güzel yazıları artık bir daha okuyamayacak olmama üzülüyorum yani, olan bu...

28 Mayıs 2009

Download-mania

Mayıs 28, 2009
İnternetin sınırsız olmasından dolayı ödediğimiz her kuruşun hakkını vermek için sürekli bilgisayara bir şeyler indirmek ve bilgisayardan bir şeyler göndermek ile meşgulüz. Masaüstü bilgisayar üzerinde 1,2 TB sabitdisk bulunmakta. Aralık, Ocak ve Şubat aylarında internete iyice yüklenmemiz sonucunda bu 1,2 TB disk alanının %90 kadarını doldurmuştuk. Son bir ay içinde yapılan temizlik ve boşaltılan alanlardan sonra bu ay yine yelkenler fora... Ne var ki bu ay 185 GB'lık veri transferi rekorumuzu (130 GB download, 55 GB Upload) kıramayacak olsak da geçen aylara nazaran fena sayılmayız. Ayın kalan son 4 günü için koyduğum hedef 40 GB veri transferi ki bu sayede en azından rekora yaklaşmış olalım. Bir gün TTNet'in en düşük bağlantı hızı ile yapılabilecek maksimum veri transferi'ne (270 GB) ulaşmak dileği ile..

Onurlu Diyaloglar - IV

Mayıs 28, 2009
Peder

Henüz 5 dakika önce zuhur eden en taze Onurlu diyaloğumuzu aktarmak istiyorum huzurlarınıza..

Witchie: Onur hadi kalk, uyan!
Onur: Hmm.. Tamam, pederleri alıp geliyorum...
Witchie: Ne, ne pederi?
Onur: Pedersiz almıyorlar ya, o yüzden. Hem küçük harfleri de koyu yaparız.
Witchie: Ne diyorsun yaa, uyan, uyan!
Onur: Ya uyanığım zaten, az önce siz konuşurken duymuştum oradan aklımda kalmış...
Witchie: ??!

Yok, yani biz bu çocuk rüyalarında ne görüyor gerçekten merak eder olduk ahali. Var mı bir fikri olan?

20 Mayıs 2009

Bir Parça...

Mayıs 20, 2009
Bir parça sevinç vardı bugün.
Kuş cıvıltısı vardı
sabah pencereden içeri dolan
ve
Bir parça sevinç vardı...
Bir parça hasret vardı bugün,
Eski dostlarla giderilen...
Bir parça yağmur vardı,
yüzüme vuran,
Bir parça rüzgar,
o yağmuru doyuran...
Bir parça sevgi vardı bugün,
uzaklardan kendini hissettiren,
Uzakta olan..
Bir parça helecan vardı bugün,
mektupla gelen...
Bugün...
Bugün bir parça mutluluk vardı,
yağmur, sevgi, mektup derken,
bir parça mutluluk vardı bugün,
içimde biten...


20 Mayıs 2009
Talas


(Fotoğraf: OjosVerde)

10 Mayıs 2009

Şaşıran Diyaloglar - I

Mayıs 10, 2009
Ünlü

Garibim ben. En azından Kayseri halkından aldığım izlenim bu... Lakin zaman zaman yediğim haltları düşünürsek, normal bir insan gibi davranmadığımı, yani kelimenin özü ile garip olduğumu ben de itiraf ediyorum. Yazın ayağında bot, sırtında evi olan; bulduğu yere oturan (orta resimdeki İstiklâl Benetton'un önü ve ben adım gibi eminim orada hala %50 indirim yazıyordur, birisi bakıp bana haber etse yaa...), dinlenmek için zaman-mekan ayırt etmeyen; ilginç bir şapka takan, uzun saçlı, uzun sakallı; yeri geldiğinde saçını sakalını ören bir herif ne kadar normal görünebilir?



Kayserilinin açısından da durum aynen böyle: "Ortaam, bu gün bi adam gördüm, adam demeye bin şahit. Adam dicen ama saçı uzun (neredeyse belinde artık :) ), keçi gibi bir karış sakalı var, kısa don giymiş bi dene de altına, çıkmış pisilketin tepesine ordan oraya koşuşturuyo... Bi de şapka takmış hele hiç sorma, sanırsın altındaki pisilket değil at...". Hâl böyle olunca ben sokağa çıkar çıkmaz istisnasız bütün gözler üzerime dikiliyor. Kimisi sadece bir an için bakıp kafasını çeviriyor, kimisi ben yanından geçene kadar gözünü ayırmıyo ve hatta kimisi beni görür görmez olduğu yerde donup kalıp uzun uzun beni seyrediyor, taa ki ben gözden kaybolana kadar.

İşte bu süreçlerde bazen ilginç yorumlar duymuyor değilim: "Şşşt, sataniste bak laaaa!!!", "Sakalını si...min çocuu, tipine bak", "Abla, abla adama bak uzun saçlıııı!!!", "Rakçı olum bu rakçı....", "Şuna bak şuna, arkadan kız, önden keçi!!!"... Düşününce hepsi çok komik, ben gayet eğleniyorum buranın halkı ile, cidden...

Bazen bir çok kişi için en kolay ve mantıklı çözüm benim turist olabileceğim oluyor. Bu yüzden "Hello, how are you?" yada "Abi, sen turist misin?" gibi şeyleri duymuşluğum çok. İşte bu süreçler içerisinde diyalog kurmaya cesaret edebilenler oluyor, ilk şokunu atlatıp. Tabii bu kadar büyük cesareti de çoğunlukla çocuklar gösteriyor...

İşte bu şekilde ortaya çıkıyor Şaşıran Diyaloglar. Şaşkınlığın verdiği soru işaretlerini giderme çabaları ile.. 2 hafta kadar önce de yine benzer bir diyaloğu yaşadım. Bisikletle eve dönerken yakındaki ilk öğretim okulundan çıkmış çocuklardan biri adımı sordu. Soruyu duyunca birden geri geldim ve söz konusu şaşıran diyaloğumuz böylece oluşmuş oldu...

(Sefa, Mehmet ve Şevki adında 3 çocuk ve arkadaşları)

Sefa: Abi, senin adın ne?
Aziz: Ne oldu, niye merak ettin adımı?
Sefa: Ha, yok abi bişi, yok...
Aziz: Tamam, tamam gel buraya... Benim adım Aziz, senin ki ne?
Sefa: Sefa abi benim adım.
Aziz: Ne güzel, kaça gidiyorsun sen Sefa?
Sefa: 3'e gidiyom ben abi.
Aziz: 9 yaşındasın yani?
Sefa: Evet abi. (Tam o esnada arkadaşları gelir)
Aziz: Niye bu kadar merak ettin bakalım adımı?
Sefa: Yok abi, öyle merak ettim, ondan..
Aziz: (çocuklara uzun uzun baktıktan sonra gülümseyerek) Garip görünüyorum di mi size?
Sefa: Evet abi, farklı görünüyon..
Mehmet: Abi saçın niye uzun senin?
Aziz: Bilmem, uzatmak istedim...
Mehmet: Bıyığın da uzun abi senin...
Aziz: Valla, saç-sakal-bıyık, ne varsa uzattım. Üşengeçliktendir belki kimbilir... Sizler kaç yaşındasınız?
Mehmet: 10 yaşındayım abi ben.
Şevki: Ben 8 yaşındayım abi!
Aziz: Peki, bakın neredeyse bir 15 yıl var ben kadar olmanıza, bakalım siz o süreçte ne kadar değişeceksiniz, nelere karar vereceksiniz.
Mehmet: Top sakal bırakcam abi ben...
Şevki: Ben bırakmıcam sakal-bıyık, sevmiyom ben...
Aziz: Gördünüz mü, hepiniz şimdiden bir profil çizmişsiniz.. Hele bi yıllar geçsin bakalım.
Sefa: Abi, okulda öğretmenlerin bişi demiyo mu sana?
Aziz: Yok hayır, demiyorlar. Sizin okullarınız gibi değil üniversite, farklı...
Şevki: Eee, abi hiç kestirmicen mi saçını sen?
Aziz: Askere giderken kestireceğim illa ki.
Şevki - Sefa: (şaşkınlıkla) Abi sen askere gitmedin mi ki? Kaç yaşındasın sen?
Aziz: 23
Sefa: Ee, sen niye gitmedin askere benim abim gitti geldi.
Aziz: Bana "sen önce okulunu bitir, askerlik ondan sonra" dediler.
Şevki: Hee, ben biliyom benim bi abim de gitmedi daha, okuyo diyee...
Sefa: Abi sen gitara mı gidiyon peki?
Aziz: Efendim?
Sefa: Gitara mı gidiyon abi, gitara...?
Aziz: Yok, yok hayır...
Sefa: Peki abi, ünlü müsün sen??
...

Hepsi meraklı gözlerle bana bakıyordu, ben de onlara baktım uzun uzun... Gülümsedim, "Hayır, öğrenciyim ben sadece, ünlü değilim" dedim. Sonra yolladım onları evlerine geç kalmasınlar diye... Gülümsedim ayrıldım aralarından.

01 Mayıs 2009

May Day (Uluslararası İşçi ve Emekçi Bayramı)

Mayıs 01, 2009




Yine 1 Mayıs: 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı. İşçilerin ve emekçilerin, ve onlara gönül ve destek veren insanların bayramı...

Bugün yine her 1 Mayıs'ta olduğu gibi bazı işçi kesimleri çeşitli yürüyüşler düzenlediler. Çeşitli gösteriler yaptılar ve törenlere katıldılar. Yapılan bu güzel törenler ve gösterilerden sonra, yorgunluğu da atmak için kırsal kesimlerde düzenlenen şölenlere katıldı herkes. Çalınan şarkılar eşliğinde eğlenildi. Günün tatil olması sebebi ile kimisi ailesini kapıp çayıra, ormana pikniğe koştu, kimisi ziyaret edemediği sevgili dostlarını ziyaret etti. Her yerde şenlik havası vardı adeta: Genci, yaşlısı, çoluğu çocuğu sevinçliydi.



Devlet erkanı da boş durmadı tabi. Sendikaların başlarındaki kişiler daha önceden ayarlandığı üzere siyasilerle, Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile görüştü. Sonra beraberce verdikleri dostluk ve kardeşlik mesajlarında bugünün önemine bir kez daha değindiler. Siyasiler üzerlerine aldıkları yükümlülükleri yerine getirmek için döndüler çalışmalarına...

Akşam evlerine dönen tüm halk aynı coşkuyu, sofrada aileleriyle beraber tekrar paylaştı, ekrandaki görüntülerle göremedikleri güzel etkinlikleri izledi. Güzel bir bayramdı yine, her zaman olduğu gibi. Güzel 1 Mayıs.

Sonra engin bir huzurla o akşam tekrar yataklara döndü insanlar. Bahar da geliyordu artık. Yarın erken kalkıp bu keyifle güzel bir kahvaltı ne de güzel giderdi...



(Bunlar yurt dışından bir yerden, insanların birbirlerine birazcık daha olsun saygılı olduğu güzel bir ülkeden alınmış 1 Mayıs izlenimleriydi. Bugün 1 Mayıs o ülkede böyle yaşandı. Bunları anlatan arkadaşım da ailesini kapıp kırlara gitti bugünün devamında. Babası için ise çok büyük bir gurur olduğunu söyledi ülkesindeki bu kutlamaların, ülkesi için zamanın en büyük devrimcilerinden biri için... Kazara(!) yanlış fotoğrafları yüklemişim yazıya, kusuruma bakmayın....)


(Fotoğraflar: NTVMSNBC FotoGaleri)

Sessizlik

Mayıs 01, 2009
Bir şeylerin iyi gitmesini beklerken sizi en çok öldüren şey: Sessizlik. Bir mutlu haber en ufak bir gelişme beklerken siz, en kötüsü bu... 'Kötü' demek, 'bitti gitti' demek bile daha iyi. Karşınızdaki insanın böyle bir durumda size istediğiniz güzel haberi verememesi. Tabi suç onunda değil zira en az sizin kadar üzüyor bu sessizlik onu. Onunda kelimeler çıkmıyor boğazından. Bir iki damla yaş ya geliyor ya gelmiyor. Sonra boğuk bir sesle "yok..." diyebiliyor sadece...

Her gece sabaha varır be dostum! Dayan, bari sen dayan bunca gidenin arasında....

Ne İzliyorum?

StZiza

En Son Yazılar

randomposts