Hayal bile değildi zaman yolculuğu...
Ama her şey, hocam ve 2 arakdaşımla beraber o ıssız tepeye gitmemizle başladı... Uzaktan bile hoşuma gitmemişti görüntüsü.
Arabadan indiğimizde bir grup insan karşıladı bizi. Çok yüksek güvenlik önlemleri altında korunan böyle bir yerde bizim ne işimiz vardı hiç bilimiyorum. "Her şey hazır mı hocam?" dedi adamlardan birisi. "Planlandığı gibi..." cevabını verdikten sonra hocam, içeriye buyur ettiler bizi.
Önce ben geçtim dar kapıdan ve onu takip eden dar ama kısa merdivenlerden. Yarım kat yukarıdaki salonda beyaz kazaklı, saçı at kuyruğu bir kız dışında 5 adam vardı, hepsi takım elbiseler içinde.
Sonradan bir kişi daha geldi ki içeri, ben o anda ne olup bittiğini hızlı bir şekilde anlamam gerektiğini farkettim. Uzun süredir aranılan meşhur bir suçluydu bu adam. Mafya'nın allahı... Oturdu yavaşça, son kalan, boş, siyah deri koltuğa ve bana döndü: "Hoş geldiniz Aziz bey..."
Bir an nevrim döndü! Ben hocamın ve arkadaşlarımın da içeriye geçeceği düşüncesi içersindeydim ve hatta beklemekteydim o ana kadar lakin, onlar anlaşma karşılığı beni getirmişti bu adama. Bir yandan bu adamın beni ne yapacağını düşünürken, o yine konuşmaya başladı, yanındaki çekmeceden şırınga tabancasını çıkarırken:
- Buralarda işler pek öyle beklendiği gibi gitmiyor bu aralar, her şey pek yolunda değil. Tabi ki, bunların da belli başlı sorumluları var...
Tüm bunları söylerken bir doz ilacı doldurdu tabancaya, yine yavaşça ve yanımdaki Fehmi Bey'e seslendi, arkanızdaki kutuyu bana uzatır mısınız diye... Fehmi Bey'in ise arkasına dönmesiyle, o koca bir doz zehirli ilacı boynundan yemesi bir oldu ve koltuktan düşerek can verdi gözümüzün önünde... Hemen ardından küçük kıza doğru çevirdi silahı adam ve küçük kız bir anda eğilerek;
- Dede yaaa!..... Yapma şöyle....
- Bu veledi de vuracağım bir gün ya, kıyamıyorum işte... Lafı uzatmadan, siz şimdi odanıza geçin Aziz Bey... dedi silahı bana doğrulturken ve ekledi... ...ve sorumsuzların başına ne geldiğini unutmayalım!
Herkes odayı terketti ve ben fırsatını bulup, kapıdan çıkıp, şansıma kaçtım oradan... Ama nasıl bir kaçış!
Şehre döndüm... Çok sevdiğim -ve hoşlandığım- bir arkadaşımla karşılaştığımızda o da arandığını anlattı aynı adamlar tarafından ve benzer bir hikaye gelmişti başına. O sırada tam telefona sarılacaktım ki, benim peşimde olabilirler lütfen gidelim demesiyle kendimizi bir ara sokakta koşarken bulduk... Viyana'nın o dar ve güzel sokağından ele ele koşarken sevdiğim kız ile, bir şeyden kaçmıyor olmayı yeğlerdim, ama...
Maalesef geri götürüldük. Bir de üzerine güveliğin artırılmış olması sürprizi eklendi... Fakat yine de durmak akıl kârı değildi, arkadaşımı ikna ettim kaçmak için ancak başarılı bir girişim olmadı. En azından kafaladğımız bir güvenlik görevlisinin odasında saklanıyorduk artık, Peri Fırtınası'na kadar...
...
(Resimler: Lupum Singuraticum, Carola Angulo)
...
(Resimler: Lupum Singuraticum, Carola Angulo)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder