İlk Seyahatnâme-cik'te kısaca bahsettiğim bir macera aslında bu. Güzel bir gündü benim için, Metehan için, hepimiz için.
Her şey Hiro'nun bana facebook üzerinden attığı mail ile başladı. 15-18 Eylül tarihlerinde İstanbul'da olacağını, beni de görmek istediğini belirtmiş. Çok sevindim, gelince onu gezdirebileceğimi, mümkün olursa o gidene kadar İstanbul'da kalacağımı yazdım.
Hiro Tokyo'dan THY uçağı ile geliyor ve saat sabah 06.15'de İstanbul'a iniyordu ayın 15'inde. Benim için ayın 15'i zaten erken başlamıştı (daha doğrusu gece hiç uyumadığım için başlaması sorun olmadı). Sevgili Ana otobüs'e kargo vermişti Üsküp'ten. Onu almak için sabah 8'e 10 kala çıktım Bakırköy, Osmaniye'de Serkanların evinden. Metro ile otogar'a gidiyorum derken Hiro aramaya başladı. Metro'da olduğum için açmak istemedim. Bir kaç kere ısrarla aradı lakin cevap veremedim.
Kargo'mu aldıkan sonra aradım Hiro'yu fakat Hiro'nun mükemmel(!) ingilizcesi ile anlaşmamız biraz güç oldu. Ve'l-hasıl saat 14.00'te Sultanahmet'te olacağımı söyledim. Saat 14.30'da Sultanahmet'te idim lâkin Hiro saat 12'den itibaren beklemeye başlamış Sultanahmet durağında... O sırada da iki arkadaş edinmiş onlarla konuşuyor, tabi arkadaşlar da Türk...
Hiro ile buluştuktan sonra Sultanahmet Köftesicisi'nde yemek yedik ilk olarak. Sonrasında da Sultanahmet Camii'ni, Ayasofya müzesini ve Yerebatan Sarnıcı'nı gezdik. Sevgili Ana İstanbul'a geldiği zaman gizlice sokmuştuk Yerebatan'a Türk ayağına ama tabi allahın japonunu sokamadık aynı şekilde...
Yerebatan'dan sonra günün en ilginç kısmını yaşayacağımız yere, bir çay evi'ne doğru ilerlemeye başladık. Oturduğumuz yerde Metehan Hiro'ya Tavla oynamasını öğretti ve Hiro ilk oyununda Metehan'ı yendi. Hemen sağ masamızda oturan kel bir adam sürekli dikkatimi çekmekteydi. Elinde bir nargile, sürekli çalışanlarla konuşunca oturduğumuz yerin sahibi olduğunu düşünmüştüm. Ne var ki bir anda Hiro'ya doğru dönüp elindeki nergileyi uzatarak "Do you wanna smoke?" demesin mi....
Robert imiş arkadaşın adı. Canı sıkılmış, nargile de biraz acı gelince paylaşmak istemiş. Emlakçı imiş Robert İskoçya'da. "Çok güzel" dediğimde "Eh işte, tatillerimi çıkaracak kadar para kazandırıyor" dedi. O "Eh işte" cümlesini söyleyen Robert sonrasında dünyada gezdiği ülkelerin sayısını bilemdiğini de söyledi. O kadar çok gezmiş yani...
Sonra oturduk bir şiir kitabı okuduk beraber, ben şiirleri çevirdikçe gülmekten yarıldık... ("Manyak gibi" başlıklı bir şiir vardı, şiirden bahsetmiyorum bile...)
Saat geç olduğunda ben Denizli'ye dönmek zorunda olduğum için ayrıldık Metehan ile, Hiro'yu bizim İskoç ile bırakarak...
Seyahatnâme-cik - 3: Güney Kore
Seyahatnâme-cik - 4: Hiçbir Yer
Seyahatnâme-cik - 5: Japonya
3 yorum:
Ulan bende herif benim için kaldı sanıyorum. Meğersem herşey Hiro içinmiş :)
lan bi dur, çaktırma.... cık cık cık...
Sus lan konuşma :D
Yorum Gönder