Son 5 yılda yaptığım Kayseri-Denizli yolculuklarının %80'inden fazlası çevirmenlik yaparak geçti efenim. Almanlar, İngilizler, Japonlar vs... Host yada muavin ingilizce bilmediği durumlarda bu turist arkadaşların imdâdına hep ben koştum. Neler neler yaşadım bu süreçte, ne eğlendim, ne güldüm...
Fakat bu sefer bizzat çevirmenlik yaptım, bir an için "acaba ben yanlışlıkla turist otobüsüne falan mı bindim" dedim kendi kendime... Ama değildi her zaman ki gibi Kayseri - Marmaris seferini yapmakta olan otobüstü bu.
Bu güzergâhtaki turist yoğunluğunun sebebini açıklayayım:
Bahsi geçen otobüs, Kayseri'den kalktıktan 1 saat sonra Kapadokya'ya ulaşır. Otobüs'ün güzergâhı üzerindeki diğer turistik mekânlar ise (aktarma ile) Pamukkale ve Efes. Dolayısı ile Kapadokya - Pamukkale veya Kapadokya - Efes yolunu kat edecek, ülkemizi ziyaret etmekte olan sevgili turist dostlarımız doluşuyorlar otobüse...
Dönelim yolculuğumuza.
Yan taraftaki otobüs şemasında da görüldüğü üzere bu sefer resmen kuşatıldım turistler tarafından, hem de çok uluslu olarak.
Sağ taraftaki 38 numaralı lacivert koltukta oturan zavallı arkadaş benim. Benim dışımdaki renk gruplarına göre tanıtayım yolcularımızı:
27 - 30 numarada 5 kişilik bir Fransız aile vardı. 3 tane süper çocuk ve otoriter ama bir o kadar da şeker ebeveynleri. Çocuklardan Julien henüz 5 yaşındaydı. Evin büyük çocuğu olan, iki ufaklığın ablası Marianne ise 10 yaşında. Adını öğrenemediğim diğer ufaklık ise 8.
Mor koltuklara geçelim, yani Japonlara. 4 arkadaş çıkmışlar tatile. İsimlerini ne kadar söyleseler de anlamadığım bu 4 arkadaş havadan biraz memnuniyetsiz kalmışlar. Yani bu kadar kar ve bu kadar soğuk hava beklemiyorlarmış, memleketleri süpermiş, ılıman bir havası varmış. "Antalya'ya gideydiniz o halde, ne işiniz vardı allahın dağında" dedim tabii bende. Türkçe söyleyince mal mal baktılar. Zaten bir garipler, hepsi de otobüse biner binmez koltuğa beyaz keseler astılar. İçlerinde yolculuk malzemeleri varmış güya... İşte şişen yastıklar, uyku gözlüğü falan... Uyudular horul horul daha da konuşmadık.
33 - 34 numara: Amerikalılar! Phil ve Jasmin: Dünyanın, birbirine en çok yakışan, en tatlı çifti olmaya adaylar. Dünya tatlısı iki insan. İlk mola yerinde ben temiz hava almaya çalışırken Phil seslendi bana uzaktan "Hey, where are you from?" diyerekten. Şaşırmış bir şekilde cevap verdim bende: I am Turkish! Cevabı alınca o da şaşırdı. Bu kadar iyi ingilizceyi nerede öğrendiğimi sordu. Sonrasında bir dizi diyalog sonucu hikayeleri şu şekilde oluştu:
Phil ve Jasmin Coloradolularmış. Phil elektronik mühendisliğinde doktorayı bitirir bitirmez takmış hatunu koluna, Türkiye'ye tatile getirmiş. Başlarına buyruk geziyorlar, önceden yaptıkları herhangi bir rezervasyon, planlama olmadan. Kararlaştırdık, onlarla buradan İstanbul'a aynı gün aynı otobüs ile geçiyoruz! :)
Bir tanesi yanımda oturmasına rağmen pek konuşmadığımız yeşil arkadaşlar ise çinliler. Arkadaşın çinli olduğunu öğrenince çat pat çincemle "你好, 您好吗 ?" dedim. O da cevap verdi. Cevabı anladım sadece, sonrasında söylediği cümleler için bön bön baktım. Doktormuş, arkadaşlarıyla geziyormuş o da... Sonra uyudu zaten konuşmadık bi daha...
En arakadaki sarılar ise Almanlar. Birşey söylemeye gerek duymuyorum, soğuk almanlar diyorum siz anlayın: "Ich nicht ausstehe dich!"
Bütün bunlardan çıkardığım ders: Almanlara tercümanlık yapmayacakmışsın! :D
Bütün bunlardan çıkardığım ana fikir: Phil ile Jasmin'i gördükten sonra ekim ayında G. Kore'ye giderken koluma bir hatun takıp gitmeliyim. Yalnız başına geçmez o güzelim seyahat, heba olur... (Aha da buradan da duyuruyu yaptım gitti :D )
Yolum daha uzun, bakalım daha neler gelecek başıma...
Sağlıcakla kalın efenim.
(Dip serzeniş: Pamukkale ekspresi halen çalışmıyor. :( 24 Temmuzdan beri ne bitmez yol çalışmasıymış bu ya, sıfırdan ray döşenirdi o güzergâha 7 ayda)
Fakat bu sefer bizzat çevirmenlik yaptım, bir an için "acaba ben yanlışlıkla turist otobüsüne falan mı bindim" dedim kendi kendime... Ama değildi her zaman ki gibi Kayseri - Marmaris seferini yapmakta olan otobüstü bu.
Bu güzergâhtaki turist yoğunluğunun sebebini açıklayayım:
Bahsi geçen otobüs, Kayseri'den kalktıktan 1 saat sonra Kapadokya'ya ulaşır. Otobüs'ün güzergâhı üzerindeki diğer turistik mekânlar ise (aktarma ile) Pamukkale ve Efes. Dolayısı ile Kapadokya - Pamukkale veya Kapadokya - Efes yolunu kat edecek, ülkemizi ziyaret etmekte olan sevgili turist dostlarımız doluşuyorlar otobüse...
Dönelim yolculuğumuza.
Yan taraftaki otobüs şemasında da görüldüğü üzere bu sefer resmen kuşatıldım turistler tarafından, hem de çok uluslu olarak.
Sağ taraftaki 38 numaralı lacivert koltukta oturan zavallı arkadaş benim. Benim dışımdaki renk gruplarına göre tanıtayım yolcularımızı:
27 - 30 numarada 5 kişilik bir Fransız aile vardı. 3 tane süper çocuk ve otoriter ama bir o kadar da şeker ebeveynleri. Çocuklardan Julien henüz 5 yaşındaydı. Evin büyük çocuğu olan, iki ufaklığın ablası Marianne ise 10 yaşında. Adını öğrenemediğim diğer ufaklık ise 8.
Mor koltuklara geçelim, yani Japonlara. 4 arkadaş çıkmışlar tatile. İsimlerini ne kadar söyleseler de anlamadığım bu 4 arkadaş havadan biraz memnuniyetsiz kalmışlar. Yani bu kadar kar ve bu kadar soğuk hava beklemiyorlarmış, memleketleri süpermiş, ılıman bir havası varmış. "Antalya'ya gideydiniz o halde, ne işiniz vardı allahın dağında" dedim tabii bende. Türkçe söyleyince mal mal baktılar. Zaten bir garipler, hepsi de otobüse biner binmez koltuğa beyaz keseler astılar. İçlerinde yolculuk malzemeleri varmış güya... İşte şişen yastıklar, uyku gözlüğü falan... Uyudular horul horul daha da konuşmadık.
33 - 34 numara: Amerikalılar! Phil ve Jasmin: Dünyanın, birbirine en çok yakışan, en tatlı çifti olmaya adaylar. Dünya tatlısı iki insan. İlk mola yerinde ben temiz hava almaya çalışırken Phil seslendi bana uzaktan "Hey, where are you from?" diyerekten. Şaşırmış bir şekilde cevap verdim bende: I am Turkish! Cevabı alınca o da şaşırdı. Bu kadar iyi ingilizceyi nerede öğrendiğimi sordu. Sonrasında bir dizi diyalog sonucu hikayeleri şu şekilde oluştu:
Phil ve Jasmin Coloradolularmış. Phil elektronik mühendisliğinde doktorayı bitirir bitirmez takmış hatunu koluna, Türkiye'ye tatile getirmiş. Başlarına buyruk geziyorlar, önceden yaptıkları herhangi bir rezervasyon, planlama olmadan. Kararlaştırdık, onlarla buradan İstanbul'a aynı gün aynı otobüs ile geçiyoruz! :)
Bir tanesi yanımda oturmasına rağmen pek konuşmadığımız yeşil arkadaşlar ise çinliler. Arkadaşın çinli olduğunu öğrenince çat pat çincemle "你好, 您好吗 ?" dedim. O da cevap verdi. Cevabı anladım sadece, sonrasında söylediği cümleler için bön bön baktım. Doktormuş, arkadaşlarıyla geziyormuş o da... Sonra uyudu zaten konuşmadık bi daha...
En arakadaki sarılar ise Almanlar. Birşey söylemeye gerek duymuyorum, soğuk almanlar diyorum siz anlayın: "Ich nicht ausstehe dich!"
Bütün bunlardan çıkardığım ders: Almanlara tercümanlık yapmayacakmışsın! :D
Bütün bunlardan çıkardığım ana fikir: Phil ile Jasmin'i gördükten sonra ekim ayında G. Kore'ye giderken koluma bir hatun takıp gitmeliyim. Yalnız başına geçmez o güzelim seyahat, heba olur... (Aha da buradan da duyuruyu yaptım gitti :D )
Yolum daha uzun, bakalım daha neler gelecek başıma...
Sağlıcakla kalın efenim.
(Dip serzeniş: Pamukkale ekspresi halen çalışmıyor. :( 24 Temmuzdan beri ne bitmez yol çalışmasıymış bu ya, sıfırdan ray döşenirdi o güzergâha 7 ayda)
3 yorum:
İyi yolculuklar üstadım, kazasız belasız varmana sevindim. Bi an önce bitsin tüm yolculuklar da sağ salim, süper güzel anılarla dön e mi! Ha bi de bol bol fotö çek :)
çince zor dil nerden öğrendin diye sorarlar adama ((:
Çince öğrenen bir adamla 4 yıl aynı evde kalınca ucundan azıcık kapılıyormuş... Duygusal Diyalogların baş karakterinin de çince bildiğini düşünürsek, 5 yıldır çaktırmadan pratik yapıorum.. :)
Yorum Gönder