2007 yılı...
Unesco vakfı tarafından Mevlana yılı ilan edilen yıl...
Mevlana yılı; Barış'ın yılı, hoşgörünün ve sevginin yılı...
20 Aralık 2007...
Kurban Bayramının ilk günü..
Yani (benim için) bir araya gelinebilecek, tüm dostlarını sevdiklerini görebileceğin mutluluk dolu günler. Adı üstünde bayram!! Ve hemen bunun öncesine denk gelen Şeb-i Arus törenleri, hele ki özellikle 17 Aralık 2007, Şeb-i Arus gecesi: Düğün gecesi.
"Her insanın ölümü bir yas olmasının aksine, bir düğündür insanın sevdiğine kavuştuğu, kutlanılması ancak yas edilmemesi gereken" sözleriyle bu geceyi açıklayan dünyaca ünlü büyük filozofun, barış adamının aramızdan ayrılışının 734. yıl dönümü "kutlamaları"...
Bize bir çok güzelliği anlatan insan... Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin!!!
Ben babamın sözlerini hatırlarım küçüklükten beri kulaklarımda çınlayan: "Elibise kutsaldır, hor görme. Ona göstereceğin, dürüp kaldırmaktan, sık sık yıkamaktan ibaret olan saygı senin hayata bakış açının bir parçasıdır. Zira, elbisen seni korur, uluorta çıplaklıktan, kışın soğuğundan, yazın terleyen vücudunda oluşan terden... Elbisene saygı duy sahip çık ki, o oranda kendi hayatına ve hayatındakilere saygı duyup sahip çıkasın..."
Temelinde bu sözlerin sahibi yine Mevlana: " Kıyafetine değer göster, o seni görülmekten korur. Evine değer göster ki o seni dışarıdan korur, ..... bu değerlerine sahip çık ki sevmeyi öğrenesin."
Yani herşeyin temelini sevgiye dayandıran bir felsefe, bir düşünce sistemi: Tasavvuf..
Tasavvuf'un yaklaşımı ise şu: "Kendinden büyüğe saygı göster, benden çok ibadet etmiştir diye; kendinden küçüğe saygı göster, benden az günah işlemiştir diye."
Bu yaklaşımı istediğiniz her şekilde düşünebilirsiniz, bakış açınıza bağlı olarak. Benim nezdimde : "Kendinden büyüğe saygı göster benden çok bilgedir diye, kendinden küçüğe saygı göster benden az hata etmiştir diye..."
Sevgi ve saygı insanın içinde bitermiş, hoşgörü temellerinde...
1 Ocak 2008.. Yeni bir yıl.. Bu hoşgörü çerçevesinde gelmesini, bu hoşgörü çerçevesinde geçirmek istediğimiz bir yıl.
Ve bu nasıl bir bayramsa arka arkaya güzelliklerle gelen, Mevlana yılında, önce Şebi-i Arus la, ardından ise yepyeni bir yılla...
Herşeyiyle güzellik dolu üç hafta, herşeyiyle sevgi dolu üç hafta.
2007 yılı...
Yani dünya BARIŞ yılı...
Ancak nasıl bir düzense, Irak'ta hala insanların kanlarının döküldüğü bir yıl...
Nasıl bir yılsa, gereksiz ve boş bir terör örgütünün binlerce masumu, ve yüzlerce mehmetçiği azımasızca katlettiği bir yıl...
20 Aralık 2007, Kurban bayramının birinci günü...
Iraklı müslümanların kutlayamadığı bir gün...
20 Aralık 2007, Askerimizin Kuzey Irak'a harekatının birinci günü...
20 Aralık 2007, Kalbi delik bir askerimizin şehit düştüğü gün,
yine 20 Aralık 2007....
Ellerinde sırf korkudan alınmış çürük raporlarıyla gezen onbinlerce (kendini erkek vasfında sayabilen) insanların bayram kutladığı bir gün...
...sadece bir şarkının sözlerini hatırlyorum Barış Manço'nun söylediği: "Bugün bayram, erken kalkın çocuklar. Giyinelim en güzel giysileri..."
Zira yeğenimin yerinde olmayı yeğlerdim, veya yaşıdı herhangi bir çocuğun yerinde... Yada belkide yaşıma aldırış etmeden bir çocuğun bakış açısına sahip olmayı yeğlerdim; ve bir bayram isterdim bu bakış açısıyla sadece Mevlana'yı hatırlayıp, gezmenin en büyük mutluluk olduğu, el öpüp harçlık topladığım, bol bol kurban eti ve misafirliklerde tatlı yediğim... Amcalar, teyzeler, dedeler, nineler sorduğunda "ne olacaksın?" diye, göğsümü gere gere "ASKER OLACAĞIM" diye haykırdığım adeta bir asker nidasıyla... Sonsuza dek barışı kollayacak, Mevlana'yı anacak, O'nun gibi barışı ve sevgiyi anlatacak bir asker. Barış adı altında MASUM insanlara saldırmadan!
İşte kafamı yastığıma koyduğumda yine bu bayram günü takılıyor aklıma...
20 Aralık 2007: Beni koruyan bir asker gelecek gözümün önüne. Ve ben sevgiden yoksun, o askerleri oraya gitmeye zorunlu kılan tüm insanlara, o insanların kim olduklarına aldırış etmeden, basacağım ağzıma geleni.. Sanki bir şey yapabilecekmişim gibi. Ve eli kolu bağlı oturmak daha da düşündürecek beni...
Ve nasıl bir bayramsa bu; çözemedim.... Bayram mıdır, değil midir meçhul... Benim kararsızlığımda siz bir yargı koyun ortaya...
Ve bu yazıyı anlamayacak olan her insana, şu cümleyi sarfetmekten kaçınmayın, anlamayacaklarını bilsenizde, onlar güzel bir cümle duysun diye:
" Gel, Gel, ne olursan ol gel
Ister kâfir, ister mecûsî, ister puta tapan ol gel
Bizim dergâhimiz ümitsizlik dergâhi degildir
Yüz kerre tövbeni bozmus olsan da yine gel " - Mevlana Celaleddin-i Rumi
H. Aziz KAYIHAN
Konya - 16 Aralık 2007
Unesco vakfı tarafından Mevlana yılı ilan edilen yıl...
Mevlana yılı; Barış'ın yılı, hoşgörünün ve sevginin yılı...
20 Aralık 2007...
Kurban Bayramının ilk günü..
Yani (benim için) bir araya gelinebilecek, tüm dostlarını sevdiklerini görebileceğin mutluluk dolu günler. Adı üstünde bayram!! Ve hemen bunun öncesine denk gelen Şeb-i Arus törenleri, hele ki özellikle 17 Aralık 2007, Şeb-i Arus gecesi: Düğün gecesi.
"Her insanın ölümü bir yas olmasının aksine, bir düğündür insanın sevdiğine kavuştuğu, kutlanılması ancak yas edilmemesi gereken" sözleriyle bu geceyi açıklayan dünyaca ünlü büyük filozofun, barış adamının aramızdan ayrılışının 734. yıl dönümü "kutlamaları"...
Bize bir çok güzelliği anlatan insan... Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin!!!
Ben babamın sözlerini hatırlarım küçüklükten beri kulaklarımda çınlayan: "Elibise kutsaldır, hor görme. Ona göstereceğin, dürüp kaldırmaktan, sık sık yıkamaktan ibaret olan saygı senin hayata bakış açının bir parçasıdır. Zira, elbisen seni korur, uluorta çıplaklıktan, kışın soğuğundan, yazın terleyen vücudunda oluşan terden... Elbisene saygı duy sahip çık ki, o oranda kendi hayatına ve hayatındakilere saygı duyup sahip çıkasın..."
Temelinde bu sözlerin sahibi yine Mevlana: " Kıyafetine değer göster, o seni görülmekten korur. Evine değer göster ki o seni dışarıdan korur, ..... bu değerlerine sahip çık ki sevmeyi öğrenesin."
Yani herşeyin temelini sevgiye dayandıran bir felsefe, bir düşünce sistemi: Tasavvuf..
Tasavvuf'un yaklaşımı ise şu: "Kendinden büyüğe saygı göster, benden çok ibadet etmiştir diye; kendinden küçüğe saygı göster, benden az günah işlemiştir diye."
Bu yaklaşımı istediğiniz her şekilde düşünebilirsiniz, bakış açınıza bağlı olarak. Benim nezdimde : "Kendinden büyüğe saygı göster benden çok bilgedir diye, kendinden küçüğe saygı göster benden az hata etmiştir diye..."
Sevgi ve saygı insanın içinde bitermiş, hoşgörü temellerinde...
1 Ocak 2008.. Yeni bir yıl.. Bu hoşgörü çerçevesinde gelmesini, bu hoşgörü çerçevesinde geçirmek istediğimiz bir yıl.
Ve bu nasıl bir bayramsa arka arkaya güzelliklerle gelen, Mevlana yılında, önce Şebi-i Arus la, ardından ise yepyeni bir yılla...
Herşeyiyle güzellik dolu üç hafta, herşeyiyle sevgi dolu üç hafta.
2007 yılı...
Yani dünya BARIŞ yılı...
Ancak nasıl bir düzense, Irak'ta hala insanların kanlarının döküldüğü bir yıl...
Nasıl bir yılsa, gereksiz ve boş bir terör örgütünün binlerce masumu, ve yüzlerce mehmetçiği azımasızca katlettiği bir yıl...
20 Aralık 2007, Kurban bayramının birinci günü...
Iraklı müslümanların kutlayamadığı bir gün...
20 Aralık 2007, Askerimizin Kuzey Irak'a harekatının birinci günü...
20 Aralık 2007, Kalbi delik bir askerimizin şehit düştüğü gün,
yine 20 Aralık 2007....
Ellerinde sırf korkudan alınmış çürük raporlarıyla gezen onbinlerce (kendini erkek vasfında sayabilen) insanların bayram kutladığı bir gün...
...sadece bir şarkının sözlerini hatırlyorum Barış Manço'nun söylediği: "Bugün bayram, erken kalkın çocuklar. Giyinelim en güzel giysileri..."
Zira yeğenimin yerinde olmayı yeğlerdim, veya yaşıdı herhangi bir çocuğun yerinde... Yada belkide yaşıma aldırış etmeden bir çocuğun bakış açısına sahip olmayı yeğlerdim; ve bir bayram isterdim bu bakış açısıyla sadece Mevlana'yı hatırlayıp, gezmenin en büyük mutluluk olduğu, el öpüp harçlık topladığım, bol bol kurban eti ve misafirliklerde tatlı yediğim... Amcalar, teyzeler, dedeler, nineler sorduğunda "ne olacaksın?" diye, göğsümü gere gere "ASKER OLACAĞIM" diye haykırdığım adeta bir asker nidasıyla... Sonsuza dek barışı kollayacak, Mevlana'yı anacak, O'nun gibi barışı ve sevgiyi anlatacak bir asker. Barış adı altında MASUM insanlara saldırmadan!
İşte kafamı yastığıma koyduğumda yine bu bayram günü takılıyor aklıma...
20 Aralık 2007: Beni koruyan bir asker gelecek gözümün önüne. Ve ben sevgiden yoksun, o askerleri oraya gitmeye zorunlu kılan tüm insanlara, o insanların kim olduklarına aldırış etmeden, basacağım ağzıma geleni.. Sanki bir şey yapabilecekmişim gibi. Ve eli kolu bağlı oturmak daha da düşündürecek beni...
Ve nasıl bir bayramsa bu; çözemedim.... Bayram mıdır, değil midir meçhul... Benim kararsızlığımda siz bir yargı koyun ortaya...
Ve bu yazıyı anlamayacak olan her insana, şu cümleyi sarfetmekten kaçınmayın, anlamayacaklarını bilsenizde, onlar güzel bir cümle duysun diye:
" Gel, Gel, ne olursan ol gel
Ister kâfir, ister mecûsî, ister puta tapan ol gel
Bizim dergâhimiz ümitsizlik dergâhi degildir
Yüz kerre tövbeni bozmus olsan da yine gel " - Mevlana Celaleddin-i Rumi
H. Aziz KAYIHAN
Konya - 16 Aralık 2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder