31 Ekim 2009

Neşeli Diyaloglar - III

Ekim 31, 2009
Misafir

Yaz boyunca çeşitli aralıklarla sevgili Neşe'nin evinde konakladım. Sağ olsun, zırt pırt rahatsız etmeme rağmen çok güzel bir şekilde ağırlandım.

Lâkin öyle bir gün geldi ki, Neşe'nin en kıymetli misafirlerinden olduğumu anladım. Çünkü bana her zaman bir misafir gibi davranıp, yeri geldi güzel yemekler yaptı, yeri geldi güzel güzel türk kahveleri yaptı.

9 Temmuz'da Neşe iş yerinden bir grup arkadaşını eve davet etmişti, yemek yemek 1-2 güzel film izlemek için. Fakat ne var ki, arkadaşlarını eve davet eden sevgili ev sahibesi Neşe, masanın en uzak köşesine oturduğu için yemek sırasında misafirler koşuşturdu mutfağa sürekli. Şöyleydi, böyleydi derken arkadaşlardan bir tanesi olayı idrak etti.

Misafir: Ya, Neşe ben şimdi anladım senin beni niye ısrarla çağırdığını bugün. Benim bugün vardiyam vardı ve ısrar edip "Senin mutlaka gelmen lazım, sensiz olmaz" diye aklımı çeldi. Geldiğimden beri çaya koştur şunu getir, şimdi anladım ben durumu...

Ne kadar espriler havada uçuşsa da, Neşe sağ olsun o gün bol bol gülsek de, hiçbiri Neşe'nin kurduğu cümle kadar bizi öldürmedi gülmekten...

Film için yerlerimizi aldık, içecekler vs geldi ve bir Neşeli diyalog daha vuku buldu:

Misafir: Neşe, bak valla zorla getirdin zaten beni bugün, bir sürü iş yaptım, kolaları da getirdim, artık bir zahmet kolaları da sen doldurursun...
Neşe: Yok artık, o kadar da değil canım!

Sonuç mu, getiren arkadaş doldurdu kolaları...

Once Upon A Time In My Life - V

Ekim 31, 2009
Anarşist

Doğduğum ve büyüdüğüm ev Denizli'nin kendi içinde yaşayan herkesin birbirini tanıdığı küçük bir sokağında. Küçük bir sokak olmasının yanında 92-93 yılına kadar da tenha bir mekanda idi. Çünkü sokak direk olarak ana yola bağlıydı ve bu ana yol dışında çevrede tarladan başka bir şey yoktu.

91 yılının sonlarına doğru sokağın hemen arkasında bir kooperatif inşaatı başladı. Temeller atıldı ve binalar yükselmeye başladı. Tabi binalar yükseldikçe de inşaat 6-7 yaşında olan bizler için çok cazip bir oyun mekanı oldu.

Biz ne kadar bu durumdan hoşnut olsak da tedirgin olan aileler uyarılara çoktan başladı. "Çivi batar, bir tarafınızı kesersiniz" uyarılarına bizim aldırmadığımızı fark edince korkutma yöntemine başladılar. Bir gün sokakta toplanmış oturan mahallenin yaşlı teyzeleri şu cümleyi kurdu: "Bak çocuklar gitmeyin arkalara, anarşistler varmış orada, kaçırırlar sizi!"

Bu cümlenin üstüne Feriştah teyze bomba cümleyi kurdu: "Valla gitmeyin bak kaçırırlar! Emine abla geçen zaten anarşistler çocuk kaçırmış orda, sonra kesmişler çocuğu..."

Bir çocuk için ürkütücü bir uyarı tabi ki. Bu uyarıdan sonra bir süre gitmedik sokağın arka tarafına. Fakat bir gün ben gidip gezmeye karar verdim ve o gidişim, mantığımı toparlayıp anarşistlerin çocuk kesmediğini ve inşaatçıların da anarşist olmadığını idrak edene kadar sokaktan ayrılmamamı sağladı:

O gün sokağın arkasına gittiğimde yarısı kesilmiş mavi bir bidon gördüm. İnşaatın yanından geçen yolda öylece duruyordu. Bidona bakınca korktum ve aklımdan geçen ilk düşünce şu oldu: "Anaaam, bidonu bile kesmişler, çocukta kesiyordur bunlar!"

Hâlâ anarşist deyince, ne kadar istem dışı olsa da, aklıma inşaatçılar gelir.

29 Ekim 2009

Anlatım Bozukluğu

Ekim 29, 2009
"OKULLARDA DAĞITIMI HALK BANKASI TARAFINDAN YAPILAN ÖĞRENCİ KİMLİK KARTLARININ DAĞITIM TAKVİMİ ÇERÇEVESİNDE OKULLARINDAN ALMAYAN ÖĞRENCİLERİMİZİN, ÖĞRENCİ KİMLİK KARTLARINI 15-30 EKİM 2009 TARİHLERİ ARASINDA SABANCI KÜLTÜR SİTESİNDE DAĞITIMI DEVAM EDİLECEKTİR. ÖĞRENCİ KİMLİK KARTLARINI ALMAYAN TÜM ÖĞRENCİLERİMİZİN GEREKLİ HASSASİYETİN GÖSTERMESİ İSTENİLMEKTEDİR."

Bence bu bozukluktan öte bir şey olmuş biraz...

25 Ekim 2009

www.kayihan.net

Ekim 25, 2009

Şu geçirdiğim 4 günde elle tutulur bir tek bu işi yaptım. Bitirince niye Türkçe hazırlamadığım üzerine düşündüm iyice ama bulamadım. Galiba hafta içinde Türkçe'sini de yapıp, çizmekte olduğum sayfaları da bitireceğim..

Evim, Güzel Evim...

Ekim 25, 2009
Uzun süredir evimden uzaktaydım, yaşam tarzımdan uzaktaydım, eşimden dostumdan bile uzaktaydım. Tabi bu süreçte güzel bir vakit geçirdim gerek Kore'de gerekse Japonya'da... Önce odamı toparlayayım, sonra blogu toparlayacağım. Daha doğrusu kafamdakileri bir düzene koyup yazmaya başlayacağım...

Şu geçtiğimiz 3 günde evimin tadını çıkardım biraz. Güzel'de oldu. Şimdi yaşam yeniden başlıyor. Tekrar Kayseri'den, evimden hepinize selamlar...

09 Ekim 2009

SGC, IAC & Güney Kore

Ekim 09, 2009

Kore süper.
Pazar günü roller coaster denen bir icada binicez.
SGC süper.
Yarın projelerimizi tamamlayıp sunumlarımızı hazırlıyoruz.
Pazartesi sabahı da IAC başlıyor.
Çok mutluyum.
Kore yemeklerini sevdim.
Kore yemeklerine alıştım.
Çopstikleri kullanmasını iyice öğrendim.
Demir çopstikleri bile gayet iyi kullanıyorum.
Çarşamba gecesi Karaoke'ye gittik.
Doyamadık dün bir daha gittik.
Daha hâlâ gitmek istiyoruz.
Türk gecesi yaptık.
Lokum yedirdik millete.
Bir de tüm dünyaya halay çektirdik.
Tüm Dünya 80 kişi idi.
Yarın da rakı içiricez.
Hayatımda giyinmediğim kadar ciddi ve resmi giyiniyorum.
Daejeon çok güzel.
Pazartesi TRAO'ya gidiyoruz.
Radomları varmış onların da.
Burada saat 10 buçuk.
Türkiye'DE saat sabah 4 buçuk.


Çok şey var anlatılacak fakat yoğunluktan hiç vakit bulamıyorum yazmaya. Dönünce birşeyler yazabilirim diye düşünüyorum...

Sağlıcakla kalın.

(Yaka kartlarını ben tasarladım nasıl olmuş? :D )

03 Ekim 2009

02 Ekim 2009

Arzulu Diyaloglar - IV

Ekim 02, 2009
Çin

Güzel bir yaz günü İstanbul'da buluşan 4 arkadaş olarak İstanbul'a gittiğimizde yapmayı bir klasik haline getirdiğimiz üzere kokoreççiye gittik. Uzun bir aradan sonra kokoreç yiyor olmanın mutluluğu ile konuşmalar da yemekler üzerinde ve özellikle kokoreç üzerinde dönmekte. Laf kokoreçten sonra dönüp dolaşıp AB - Kokoreç ilişkilerine geldi.

İşte tam bu esnada gelen yorum çok arzulu bir diyaloğa yelken açtı:

Aziz: Abi neymiş, AB'ye girince biz kokoreç yemeyecekmişiz...
Mete: Yok abi, kokoreç'i kim yasaklayabilir ya! AB ne karışır ben yerim, herkes yer.
Aziz: E öyle valla...
Arzu: AB'de çok hırlı sanki! Önce kendilerine baksınlar. Hem mesela Çin'i de almasalarmış o zaman onlar da köpek eti yiyorlar!
Mete, Meral, Aziz: Çin!!!?
Arzu: E, evet Çinliler de köpek eti yiyorlar!
Mete, Meral, Aziz: Çin? AB? Çin hangi kıtada Arzu?
Arzu: Asya! Aaaa.... Yani Çin, almıcaklar mıydı zaten. Yada ne belli AB bu bakarsın alır...

Çin müzakerelere başlamış, haberi olan var mı(?)

01 Ekim 2009

Duygusal Diyaloglar - V

Ekim 01, 2009
Katana

Uzun bir tatilden sonra arkadaşlarla bir araya gelinir. Yemek yenir, sohbet edilir, anılar dinlenir. Netice olarak güzel ve kıymetli dakikalar geçirilir. Lakin ortamda Duygu'nun da bulunması olaya daha da ayrı bir güzellik katmaktadır ve her şey Duygu'nun eline aldığı katana ile başlar...

Eline aldığı katanayı kınından çıkaran duygu katanayı sağa sola savurmaktadır. Lakin sadece katanayı değil katanaya paralel tuttuğu kını da savurmaktadır beraberinde ve kafamızdaki soru işaretleri dışa vurulur:

Duygu: Haa! İşte böyle öldüreceğim sizi... Hahaha!!!
Mert: İyi de kızım, o ne öyle kınını da beraberinde sallıyorsun??!
Duygu: O mu? Önce bununla bayıltıp etkisiz hale getiriyor ve kılıç ile öldürüyorum!!
Aziz: Elinde kılıç var ve sen önce bayıltıyorsun yani??!

O katana yüzünden hepimiz öldük, gülmekten...

Ne İzliyorum?

StZiza

En Son Yazılar

randomposts